10.09.2009

5.09.2009

mandal deyip geçme



Sade mandal tasarımına bayılırım. İlham verdiği tasarımları düşününce insan daha da fazla etkileniyor. Masanın bir kenarına iliştirilen kül tablası mandaldan ilham almış veya günlük not kağtlarını ipe dizme durumu da mandal çıkışlı. Şimdi de mandal formlu aydınlatma. Güney Koreli tasarımcı Sungho Lee'nin mandal aydınlatması çok kullanışlı. Elinde tut, bir yere tuttur, üzerine bir kağıt geçir şapkalı kullan.

yatay harikası*




Monocle'da geçen ay işlenen şehirler konusunu okuya okuya okadar hayatımın bir parçası yaptım ki sokaklarda yürürken şehir planlamacısı edasıyla toplu taşımaya, yollara, arabalara, şehir mobilyalarına, binaların doğa ile olan ilişkilerine daha bir farklı bakmaya başladım. Bunun sonucu mudur nedir Singapur'da yeni inşaa edilen, kullanılan mimari ve çevresel teknikleriyle gelecek ama form olarak 60'lar havası veren, sıkıcı dikey binalar yerine yatay ve bu yataylığın dışında 6'şar katlı blokların üst üste döndürülmüş bir şekilde konmasıyla altıgen bir form oluşturduğu bu yeni tipoloji dikkatimi çekti.

Bu formu yaratırken sitenin kendi harcadığı enerjiyi üretmesi hedeflenmiş tabiki. Blokların açıları güneşin açısı, rüzgarın hareketi gibi birçok etkenin hesaplanmasıyla belirlenmiş ve sonunda bu altıgenler meydana gelmiş. Binaların bu şekilde dönük olması köşelerde yeşil alan olarak kullanılan terasların ortaya çıkmasını sağlamış. 170,000m2 alan, otuzbir blok ve 1042 daireden oluşan bu yaşam tipolojisi OMA'nın partneri Ole Scheerenson imzalı ve son dönemde gördüğüm en sağlam proje.

17.08.2009

elin arabı


Deve olur, koyun olur her yol var valla!

15.08.2009

doğal portre


Kim demiş portre sadece tuvale uygulanır diye? Alın size çim esanslı dış duvar portresi.

4.08.2009

1.08.2009

la princesse | liverpool


Geçtiğimiz sene Liverpool dünya kültür başkentiydi. Klasikleşmiş sanat etkinliklerinin dışında olumlu olumsuz ilgi çeken La Princesse ile bu önemli seneyi sonlandırdılar. Fransız grup La Machine'in 1.8 milyon sterlinlik bütçe ile Liverpool sokaklarına saldığı yaklaşık 17 metre 27 tonluk dev örümceğin 4 günlük macerası, belki de Liverpool'un Şampiyonlar Ligi kazanma, Beatles'ın şehre dönüş kutlamalarından sonraki en kalabalık etkinlik oldu. Castle Street tarihi günlerinden birini yaşadı.

Aslında herkes, ilgi çekici ana etkinlik olarak şehrin klasikleşmiş Liverbird'ü ile ilgili birşeyler beklerken, karşılarına dev bir örümcek çıkınca afalladı. Yüksek maliyetini başka yerlere kaydırıp, daha etkili ve kaliteli başka şovlar yapılabilirdi eleştirileri de yüksek sesle konuşuldu. Hatta bir örümcek severler derneği, "insanlarla örümceklerin arasını açıyor" diye protesto gösterisinde bulundu. Tüm olumsuz eleştirilere rağmen La Princesse dört günde 200 bin kişinin izlediği şovunu gerçekleştirdi.Albert Limanından şehre girdikten sonra bilimkurgu filmi atraksyonlarını şehir meydanında sürdürdü. Concourse binasına saldırısı görülmeye değerdi. İnanılmaz görsel efektleriyle izleyicilere kusursuz bir dev örümcek saldırısı yaşattı. Sağa sola fışkırtığı su ve ışık şovlarıyla gerçekten farksızdı. 4 günün sonunda Salthouse Limanına yıkanarak temizlenmek üzere çekildi ve burada söküldü. Geride bana önümüzdeki sene kültür başkenti apoletini takacak İstanbul'un hazırlıklarıla ilgili koskoca bir soru işareti bıraktı.

31.07.2009

mag frame*


Genç Japon tasarımcıların Salone Del Mobile gibi fuarlara sağlam hazırlanıp, yeni tasarımlarıyla sükse yapıp isimlerini duyurmaları ve en sonunda da bu tasarımlarını güçlü firmaların bünyesinde piyasaya sürmeleri alışageldik bir durum. Shigeichiro Takeuchi de bu isimlerden biri. Onu Salone Satellite'da sergilediği Mag Frame ile keşfedip, bünyesine alan ise Ligne Roset. Mag Frame'i Ligne Roset mağazalarında ve Ligne Roset ürünleri satan yerlerde görmek mümkün.

Japon tasarımının tüm özellikleri var Mag Frame'de. Sade, minimal, şık, elegant... Paslanmaz iki basit parçadan oluşan tasarım, son zamanlarda çok sıkıcı bir hal alan dergilik olayına bir soluk getirmiş durumda.

28.07.2009

denizlerin kralı*


Orta doğu'da adacıklar arası lüks transport amacıyla tasarlanmış denizlerin kralı. Adam Scaster'in şaheserine verdiği isim bu. Kralların, prenslerin bol olduğu bir diyarda başka bir isim de düşünülemezdi hani. 120'a not'a ulaşan bir tekne söz konusu. 20 metre uzunluğu, maun-sedir ahşabının klasik havası ile paslanmazın modernliğinin harika bir kombinasyonu, Collony deriyi de atlamayayım. Su jetlerine bağlı çift motorlu yarış arabası kıvamındaki teknede gece yolcuları için banyo, oda, salon mevcut. Bunların yanında çift güneşlenme bölümü, deri kaplama mobilyalar ve bu keyfi taçlandıracak bir bar da var Sea King'in içinde.

27.07.2009

hünerli adam*

Bir hünerli adam furyasıdır gidiyor. Duygu anlata anlata bitiremedi, bende bir bakayım dedim. Şahsına münasır bir profil söz konusu. Her türlü tamirat, tadilat, bakım işi hünerli adamın elinin değmesiyle sıkıntı olmaktan çıkıyor gördüğüm kadarıyla. Ankara'da şubesi bile açılmış da tutmayınca istifası istenmiş.

İş sırasında telefonla konuşmuyor, geyik yapmıyor, çay içmiyor(bizim ustalara örnek olsa keşke). Toplu taşıma kullanıp, dakiklikten de taviz vermiyor. Mola verdiğinde sakın keyif yaptığını sanmayın! o sırada uğraştığı işle ilgili müşteriyi bilgilendirmeyi de görev edinen biri var karşınızda. Ücretlendirmesi de son derece bilimsel kendi söylemine göre. Müşterinin profiline göre değil de işin boyutuna, süresine göre değer biçiyor handyman. Hamak asma düğümü, seramik üzerine montaj, IKEA montaj, saten alçı, banyo lavabo gideri, yüzlerce uzmanlığından sadece birkaçı hünerli adamın.

En çok ilgimi çeken ise cumartesileri ekogün ilan etmesi ve herhangi bir ücret talep etmemesi oldu. Aaa ne güzel bedava o yüzden ilgimi çekti değil ama. Çevreye zarar veren malzemelerden uzak, tamamen geri dönüşümlü malzemelerin kullanılmasını şart koşması, müşterinin de ona yardım etmesini istemesi alışılmışın dışında sıcak geldi. Bu tip hareketlerin bizim halkta istismar duygularını yükselteceğini bildiğimden hünerli adamın hedef kitlesinin İstanbul'da yaşayan yabancılar olduğunu düşünüyorum. Kim olursa olsun harika bir girişim.

24.07.2009

22.07.2009

bagaj sanatı

Güntekin Onay'ın blogunu okurken birşey dikkatimi çekti. Bundan 15 sene önce La Gazzetta Della Sport bulabilmek için, İtalyanca bilmemesine rağmen her bir haberi okuyabilmek için neler çektiğini yazmış. Bilgiye ulaşmanın zorluğundan, bilginin değerliliğinden bahsetmiş. Ne kadar da haklı Günto. Şimdi herşey kolay elde ediliyor. Bu kolaylık da değersizlik çukurunu genişletiyor. Çukurdan çıkmak da gün geçtikçe zorlaşıyor.

Tasarımda da durum böyle aslında. Eski tasarımlara baktığımda özgünlüğü, tekliği, özeni görmemek mümkün değil. Küçücük bir detaya bile verilen önem ve onun için kafa patlatmak oyunun kuralıymış adeta. Şu bagaj etiketine baksanıza! bu ve benzeri etiketler 60'larda hem bagaj kimliği hem de otel reklamı niyetiyle kullanılıyormuş. Dönemin tasarımcıları Roger Broders, Jan Lavies, Mario Borgoni gibi isimlerin eserleri bugünlerde koleksiyoncuların büyük ilgisini çekiyor. Daha fazlası için...

*jopo | bisiklet



Finlandiya'nın bağrından kopmuş Helkama Tasarım Grup'un her yaştaki bisiklet hastaları için tasarladığı Jopo bisikletleri, son dönemin moda özelliği bespoke, yani kişiye özel satış politikasıyla öne çıkıyor. Geniş renk yelpazesi, düşük ön paneli, 24" tekerlekleri ile dikkat çekici bir tasarım olmuş açıkçası. Ayak freni, hafif pedallarıyla da farkını hissettiriyor.

evamendes




Çekim ne zamana ait bilmiyorum ama Eva Mendes'in yuvarlak hatlı, harika renkli vücudu fotoğrafçı Ellen Von Unwerth imzasıyla huzurlarınızda.

8.07.2009

mj

matteo_ferrari

İlk idmana çıktı İtalyan! usta yazar Mehmet Demirkol'a bakarsak "Bunlardan Türkiye 2. liginde bile çok var"

O klasik yorum daha önce aynı familyadan gelen Rıdvan Dilmen tarafından Federico Guinti için de yapılmıştı. Sahipleri ne buyurursa onu haykıran paralı askerlere bayılıyorum.

Hoşgeldin Ferrari...

6.07.2009

life's for sharing

Bir kısmı profesyonel dansçılardan, bir kısmı da birkaç haftalık dans dersleri verilerek hazırlanan amatörlerden oluşan harika bir kombinasyon. Olay şu; Liverpool Street istasyonunda sıradan bir gün, stratejik yerlere yerleştirilen profesyonel ve amatör dansçılar, herşeyden habersiz işine gücüne giden halk. Düşünsenize biranda çoşup, 2 dakika boyunca dansın dibine vurup daha sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eden tipler. T-Mobile'dan super bir reklam. Hayat paylaştıkça güzel hehe...

4.07.2009

nuteras | aynen devam

Kuzen Fazıl'dan sadığını görmedim kabul ama ondan sonra kendimi koyuyorum listeye var mı itirazı olan!! Ya bana bir mekan söyleyin, her sene daha iyisi çıkar diyenler olmasına rağmen en iyi olan?? Cidden yok! Nuteras bu sene de devam. Hatta hatta birazdan :) ama önce keep on drinking mate!!

3.07.2009

wimbledon | gün 11


71 yıllık rüya yine gerçekleşemedi maalesef. Hazır Nadal yokken Murray'e final yakışırdı ama Roddick'i hesaba katmamışım. 3 saat 7 dakikalık yarı final mücadelesinde 1938'den beri Wimbledon'a finalist veremeyen Britanya'ya yine hüsran düştü. Finalin adı Federer&Roddick...

sears tower balkon



Tamam anladık balkondan görünen manzarının şovunu yapacaksınız da küçücük çocukların geleceğiyle oynamanın ne manası var? Çocukların kabuslarına girmiştir muhtemelen. Şaka bir yana 73'te inşaa edildiğinde dünyanın en uzun gökdeleniyken şimdilerde dünyanın beşinci, Amerika'nın yine en uzun gökdeleni konumundaki Sears Tower'ın tamamen cam balkonları çok etkileyici. Paraşüt cesareti olmayanlara(ben) yapay uçma hissi bu olsa gerek.

şimdi de dedektif mike*

70'lerin dizisiymiş San Francisco Sokakları. Bizde gösterime girmesi 80'leri bulmuştu sanırım. Diziye olan hatıralarım biraz bulanık ama Karl Maden'ı, dizideki adıyla "Dedektif Mike Stone'u" çocuk hafızama almışım, öldüğünü öğrenince yine yad ettim eski günleri. Güzeldi çocukluk günleri ya! 97'sine kadar yaşamış Maden ama ölüm kötü işte, tanımasan bile geçmişi düşünerek bile üzülebiliyorsun. Ne bunalım hafta! kaçıncı ölüm?

1.07.2009

wimbledon | gün 9


Evet Wimbledon'da 9. gün geride kaldı. D-Smart saçmalığından dolayı belki ilk defa mahrum kaldım bu şölenden. Neyse erkeklerde gönül favorim Andy Murray İspanyol rakibi Juan Carlos Ferrero'yu set vermeden geçip yarı finale adını yazdırdı. Daha ilk setten 9 ace yaparak ne derece arzulu olduğunu göstermiş Murray. Toplamda 18 ace yaptığı maçı sadece 43 dakika içinde 7-5, 6-3, 6-2'lki setlerle kazanınca, Nadal'ın olmaması sayesinde umutlandım. Daha önce Wimbledon'da yarı finalleri görememişti İskoç raket ama bu sefer Andy Roddick veya Lleyton Hewitt'le final için kapışacak.

peytonlist


Big Shots sevenler vardır elbet. Her nekadar ABC diziyi henüz 1. sezonu tamamlanmadan yayından kaldırmış olsa da, Sex and the City'nin, Lipstick Jungle'ın erkek versiyonu bu dizi, boş boş otururken 40 dakikalığına kafamı boşaltmak için birebirdi.

Neyse reyting karşısında boynumuz kıldan ince. Zaten konu da Big Shots'ın geleceği değil Big Shots'da Duncan Collinsworth'un biricik kızı Cameron Collinsworth, gerçek adıyla Peyton List. Adriana Lima-Megan Fox ikilisinin masum benzeri gibi değil mi? Tamam biraz abarttım galiba. Monk, CSI serisi, Law and Order, Med Men, One Tree Hill, Smallville'de irili ufaklı rollerde oynamış 23 yaşındaki güzel oyuncu ama nedense ilk defa bu dizide dikkatimi çekti. Yazık ki dizisi uzun soluklu olmadı. Bir sonraki projesini beklemekteyim.

pina bausch'dan veda

Tiyatro ile dansı harmanlayan Tanztheater'ın yaratıcısı ünlü kareograf Pina Bausch 69 yaşında hayata gözlerini yumdu. Son günlerde hayran olduğum kişilerin bir bir ölmesi yaşlanma triplerimi arttırıyor galiba. Elveda Pina...

deniz topu

Kitsch tasarımları çok sevmem, adından anlaşıldığı gibi içi boş gelir bana ama bu deniz topunu aydınlatması dikkatimi çekti. Deniz topunu düşününce akıllara yaz, güneş, deniz geldiğinden bu tasarıma aydınlatma fonksiyonunu da ekleyince "gün ışığını evin içine çekme" isteği uyanıyor sanki.

yeni acropolis müzesi*


Henüz 10 gün önce önemli ülkelerin başkanları, sanatçılar, tasarımcılar ve halkın katılımıyla dünya medyasının takibinde büyük sükseyle açıldı Yeni Acropolis Müzesi. Okuduğum yorumlara baktığımda tasarım ve tarih konusunda tutkulu olanların ibadethanesi olabilecek bir müze yaratıldığını görüyorum. MÖ 5. yüzyılda yapılan Parthenon tapınağının hemen 250 metre güney doğusunda konuşlanması Metropolitan Museum, British Museum gibi şık müzelerin yanında şıklıkta aynı ama onlardan farklı olarak doğal tarihihle de başbaşa bir ambians yüklenmesine yardımcı oluyor.

İsviçreli mimar Bernard Tschumi tarafından Michael Pothiadis & Associate Architects ile birlikte tasarlanıp uygulanan müze 14 bin metrekare sergi alanına sahip ve toplam maliyeti 130 milyon euro. Parthenon'un hemen yakınında olması biraz önce söylediğim gibi ziyaretçilere modern ama modern olduğu kadar da tarihle iç içe bir ortamda müze havası yaşatmak için ideal olmuş. Yer döşemelerinin bir kısmında ve vitrinlerde cam, sütunlar ve yine bir kısım yer döşemelerinde beton ve galerilerde mermer kullanılarak modern mimarinin tarihle uyumu sağlanmış.